Yaz mevsimi yaklaşıyor. Hâttâ geldi sayılır. Ülkemizde yaz ayları diğer mevsimlere göre epeyce “rahat” bir tempoda geçiyor. Ciddi ve önemli işler sonbahara erteleniyor. Yasama ve yargı organlarımız da aylarca tatil yapıyorlar. Apartman yönetimine bile yansıyor bu sosyo-psikoloji. Çatı tamir edilecektir ama yönetici der ki “araya yaz girdi.” Araya giren zaman dilimi yılın dörtte birine tekabül etmektedir. Tabii ki bütün bir toplum işi gücü bırakıp üç ay boyunca tatil yapmıyor, sayfiye yerlerine akın edip vur patlasın, çal oynasın eğlenmiyor. Senenin en fazla bir ayı tatil yapılıyor, sonra yeniden işin gücün başına dönülüyor. Dönülüyor dönülmesine de, bakıyorsunuz ki iş yapacağınız başkaları sizin döndüğünüz tatile gitmiş, siz de mecburen düşük yoğunluklu çalışma temposuna devam ediyorsunuz. Yaz aradan çıkana kadar.

Paralar çöpe atılmıyor ya, yine ülke ekonomisinin içinde kalıyor” minvalinde bir itiraz gelebilir. Öyle değil. Türkiye ekonomik açıdan eskiye oranla ne kadar iyi pozisyonda olursa olsun, üretimde gelişmiş ülkelerin hâlâ çok gerisindedir. Yeterli üretim olmadan da hiçbir ekonomi kendini güvende hissedemez. Tüketime dönük ekonomilerin akıbetini komşumuz Yunanistan’da gördük.

Ülke genelinden Karadeniz ve Trabzon özeline geçelim şimdi. “Bizimkiler” de yukarıda bahsettiğimiz yaz modundan istisna değil. Hâttâ söz konusu hayat tarzının aşkın boyutunu yaşıyorlar. Özellikle horon ve kemençeye düşkünlükleriyle tanınan Şalpazarlılar yakında memlekete akın edecek, sırasıyla bir dizi yayla şenliğini büyük bir huşû içinde icra edecek ve gurbetteki işlerinin başına dönecekler. İlk bakışta bir anormallik gözükmüyor. Ancak “Şalpazarlıların kaç tane sanayicisi, iş adamı, bürokratı, siyasetçisi var?” diye bir soru sorduğunuz takdirde işin rengi fena halde değişiyor. Trabzon’un özellikle merkezin doğusunda kalan ilçeleri hakkında böyle bir soru sorarsanız, dudak uçuklatan cevaplar alırsınız. Diğer bütün olumlu faaliyetlerinin yanı sıra yüzlerce, binlerce öğrenciye burs veriyorlar. Bu da yarınlarda sayamayacağımız kadar Oflu, Çaykaralı, Hayratlı, Sürmeneli hakimler, valiler, müsteşarlar, milletvekilleri, sanayiciler, akademisyenler olacağı anlamına geliyor. Bu Trabzon adına çok sevindirici bir durum tabii, peki Şalpazarlılar ne olacak?

Bu konuda bir fıkra anlatılır. Yaşanmış bir olay mıdır bilmiyorum ama gerçeği son derece net bir şekilde yansıtır. Ağasarlı bir karı koca Kadırga’ya gidecekler ama gidecek paraları yok. Kara kara düşünüyorlar. Sonunda adam çözümü buluyor: Kazanı satacaklar, parasıyla yaylaya gidecekler, daha sonra fındık günlüğüne gidip alacakları yevmiyeyle yeniden kazan alacaklardır. Yöresel şiveyle dramatize edilip anlatıldığında hayli komik bir fıkradır ama bize göre ortada gülünecek bir durum yoktur. Bu eski zamanlara ait hoş bir hatıra olarak kalsa problem değil, ancak artık başka bir dünyada yaşadığımız gerçeği vardır ve Şalpazarlılar için pek de bir şey değişmemiş görünmektedir. Eskiden birkaç tane olan yayla şenliklerine “eskiden vardı ama unutuldu” gerekçesiyle yenileri eklenmekte, tam bir enflasyon yaşanmaktadır.

Bu şenlikler turistik açıdan pazarlanabilse ve ekonomik getiriye dönüştürülebilse belki problem ortadan kalkacak, zarar yerini kâra bırakacaktır. Ancak pazarlanacak olan nedir? Ortada bir müsabaka yok, bir gösteri yok. Varsa yoksa horon… Bunun nesi cazip gelecek elin Almanına, İngilizine, bilmem kimine?.. Evet, yaylanın soğuk suyu, temiz havası, eşsiz doğası pazarlanabilir ve hatırı sayılır bir ekonomik girdi de sağlanabilir. Fakat onun için şenlik çılgınlığına değil, yatırım ve tanıtıma ihtiyaç vardır.

Gerek gurbette gerekse memlekette yaşayan Şalpazarlılar, Kadırga Şenliği’nin ne zaman, nerede, kiminle birlikte yapılacağına ya da yapılmayacağına dair alınacak karara harcadıkları zaman ve enerjiyi daha rasyonel konulara sarf etseler, çok farklı noktalara ulaşabilirler.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
ZİYA ÖZDİN 12 yıl önce

Bülent bey son derece güzel yazmışsınız. Ağzınıza kaleminize sağlık.

Avatar
Mustafa BULAN 12 yıl önce

Geçmiş tarihimizdeki şenliklerin tamamı üretim kültürü ile ilişkili idi.Başta şenliklerimize "OTÇU ŞENLİĞİ" denmesinin nedeni de budur. Yöremizin geleneksel üretim kültürünün üç temel boyutu bulunmaktadır. 1)Tarım, 2)Hayvancılık,3)Dokuma(Keten-Tevek dokuma, yün dokuma, örme v.s.)
Özellikle dokuma'da iç ve dış giyimden ev tekstiline kadar geniş bir yelpaze olduğunu artık son dönemlerini yaşayan çok az sayıdaki büyüklerimize sorabilirsiniz. Bütün temel ihtiyaçlarının tamamına yakınını karşılayabilen atalarımız esasen tüm şenliklerinin ana dinamiklerini bu üretim kültüründen alıyordu. Kışın evlerinde giyim kuşam ve ev tekstilini üreten yöre insanı, baharda hayvanları ile birlikte tarlalarına koşar, tarlalar bitince hayvanlarını ailenin genellikle iş gücü zayıf yaşlı ve çocuk bireyleri ile yaylalara gönderir ardından tarlaların otu kazıldıktan sonra Temmuz ayında büyük çoğunluk şenlik yaparak yaylaları çoştururdu. Bu üretmenin, üreterek yaşatmanın, üreterek doğaya şekil vermenin, doğa ile barışık olmanın hazzı ve sevgisinin bir sonucu idi. Gelelim günümüze, geleneksel üretimden kopmuş, tüketim odaklı bir toplum olmanın sonucu olarak nerede bir düz alan bulsak şenlik yapar hale geldik. Bir şeylerden korkuyorum, adımız dünyanın eğlençe ile anılır bir topluluğu ile birlikte anılmaya başlarsak... Ne olur biraz düşünelim.

Avatar
benazir kandemir muhcu 12 yıl önce

sen,ben,onlar kısacası hepimiz ne dersek diyelim herkes yine bildiğini okuyacak.ben kendi adıma konuşayım,hiç tatilsiz durmadan çalışıyorum,senenin 1 ayı bırakın memlekete gitmeyi evde kös kös oturmaya bile hsaret kalmışım,ama düşünüyorum 11 ay çalıştığımı ben nasıl 1 ayda çöpe atabilirim ki; buna hangi vicdan razı olur,ne şartlarda çalışıyoruz evimizden işimizden ailemizden feraget ediyoruz.ben bu tür eğlenceler için hiçbir şekilde katkıda bulunmuyorum eşimin bulunmasına da izin vermem, ha olur eğitim,sağlık v.s. gibi insanlık yararına olan her türlü faaliyette yer alırım ama bana çok saçma ve müsrifçe geliyor.benim tertemiz dağlarımda neden horon tepilsin benim buz gibi çeşmelerime neden sarhoş ağızları değsin.neden ağasarlılar ağustos böceği misali çalıp söylemeyle anılsın,ramazan çıktığında müslümanlar ağlaması gerekirken biz cami bahçelerinde eğlenceler yapar olduk.yazık,günah,ayıp değil mi?
çocukluğuğumdan başka hiçbir şey yok artık aklımda oralara dair.

Avatar
ayhankadıoğlu 12 yıl önce

Sevgili kardeşim ; önce yorumuna tebrikler.Bizler Ağasarlıyız Bu öünülesi bişey mi ? evet ama aynı zamanda ,biz ağasarlıların bunun içinde takılıp kaldığımız ,çıkmaktan pek memnun olmadığımız bir olgu.
Yani hala eskiden.....di . muhabeti ile devam ediyoruz .bir şeyler yapmak yapalım demeyle olmuyor her zaman . Asıl olan kafalarında değişmesinde ...EĞİTİM ŞART

Avatar
osman karagül 12 yıl önce

yazınızın tamamını okudum. çok güzel konuları gündeme getirmişsiniz.teşekkür ederi.ben bir şalpazarılı olarak eğlence kültürüne karşıyım.Şalpazarı insanımıdır yoksa bizler bu eğlence kültürüne neden bu kadar önem veriyoruz anlamış değilim.Şalpazarı köylerinde genç kalmamış evlerde emekli ve eşinden başka kimse kalmamış,gençler gurbete gitmiş,siyasilerimiz ve büyüklerimiz neden bu gençlerimiz için bir yatırım yapmıyor.gelecekte Şalpazarında genç kalmayacak.kısacası şu eğlenceye verilen zaman önemi ileriye dönük bir yatırım veya proje olarak ne yapılabilir niçin araştırılmıyor.ŞALPAZARI İLÇESİ NEDENDİR HEP VEKİL KAYMAKAM ile yönetiliyor. siyasilere ve şalpazarı büyüklerine soruyorum.hoşça kalın.

Avatar
Mustafa GULAY 12 yıl önce

Yatacak yeri icilecek su tesisi araba park edecek yeri olmayan senlik alaninin reklemlarla birliktede olsa bolgesel ekonomiye ne katkisi olabilirki...

Avatar
ercan demir 12 yıl önce

Haklısınız ,Bülent Bey... Öncelikle Şalpazarı'nın sanayi ve ticaretle kalkınamayacağı aşianadır. Bunun için arazi şartları uygun değildir.Eğitim açısından da yine arazi şartları engelline takılıyor. En uygun kalkınma yönetimi turizim... Bunun için yeterince potansiyel var, ama profosyonellik yok. O kadar çok çeşitli yapılacak faaliyetler varki,, çok şehirlerde yoktur. insanlar buna bakıyor ama göremiyor, bakmak ile görmek aynı şey değildir... Ama bunu önünde ki en büyük engel bunları değerlendirmek, değerlendirmek içinde girişim yapılması gerekmektedir.Girişimde ki en büyük sorun Şalpazarı'nın pazarlanamaması. Pazarlamanın temeli , ürün ,fiyat ,dağıtım ,iletişim... Şalpazarın'da sadece ürün vardır. Ürün ise tam anlamıyla ürün değildir eksikliği çoktur..Şalpazarı için turizm kalkınma planı yapılması gerekiyordur ama bu düşünceden önce ,fiziki eksikliklerin giderilmesi lazıımdır.......