İstanbul’da Trabzon sivil toplum kuruluşlarının iki tane federasyonu bulunuyor. Biri daha evvel kurulmuş olan Trabzon Dernekleri Federasyonu, diğeri de iki yıl önce kurulan Trabzon Federasyonu. İkincisini kuranlar, aynı zamanda birincisinin de kurucuları arasındaydı. Bu uzun, tatsız ve biraz da komik bir hikayedir. Ben toplantılarda çok dinledim ve açıkçası sıkıldım. Katıldığım son toplantıda da bu psikolojimi açıkça dile getirdim, artık dinlemek istemediğimi söyledim.

Biz o tarafını boş verelim de başka taraflarına bakalım. Karlofça Antlaşması’ndan sonra tam 300 yıl sürekli toprak kaybeden, 300 yılın sonunda da büsbütün vatansız kalacağı korkularına gark olan bir toplum, kurtarabildiği kadar toprak parçasıyla kendine bir yurt edindikten sonra o korkularından bir türlü kurtulamadı. O yıllarda hakim olan birlik, beraberlik, tek bilek, tek yürek, tek ses gibi söylemler birer reflekse dönüştü. Zaman içinde ne anlama geldikleri bile düşünülmez oldu, sanki dini birer tabuymuşlar gibi sarıldı onlara insanlar. Aradan yüz
yıla yakın bir zaman geçti, o dönemin şartları büsbütün değişti ama bizim reflekslerimiz değişmedi. Birkaç yıl önce ormanda bulunan ve 2. Dünya Savaşı’nın hâlâ devam ettiğini sana bir grup asker misali, “birlik beraberlik, birlik beraberlik” deyip durduk. Hâlâ da demeye devam ediyoruz.

Hâl böyleyken, “bir”in yanına “iki”ncinin gelmesi hep kuşkuyla karşılandı. (Tek parti dönemindeki ikinci parti deneylerini hatırlayınız) “Biri varken ikinci neden kuruluyor?” diye bir cümle sürekli kuruldu ama bu bir merak sorusu değil sitem ifadesiydi. “Ne gerek vardı ki? Bu zarardan başka ne getirecek?” anlamlarına gelen.

Yukarıda sözünü ettiğimiz refleksler bu ikincilerin gelişinin sebeplerini sorgulamamıza engel oldu. Yargılamadan mahkûm ettik sonradan gelenleri. Sebepsiz sonuç olmazdı ve bu durumun mutlaka bir sebebi olmalıydı.

Siyasetten birkaç örnekle meramımızı anlatmaya çalışalım. Bilindiği üzere siyasi partiler de özünde birer sivil toplum kuruluşlarıdır, siyaset yapıp ülke yönetimine talip olmalarına izin verilmiş ve doğal olarak daha sıkı bazı kurallara tabi tutulmuşlardır. Demokrasi tarihimizde bazı partilerden kopmalar oldu ve başka partiler kuruldu. 1960 İhtilali sonrası kurulan Adalet Partisi’nden bir süre sonra bazı siyasetçiler ayrılıp Demokratik Parti’yi kurdular. Fakat seçmen ikinciye teveccüh göstermedi, yine Adalet Partisi’ni tercih etti. Kimse Demokratik Parti’ye “Biri varken ikinci niye kuruldu? Niye oyları bölüyorsunuz?” demedi, çünkü netice itibariyle bu bir bölünme değildi. Seçmen yine ilk partiyi tercih etmişti.

Benzer bir hadise de merkez solda yaşandı, Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan bir grup siyasetçi Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kurdu. Fakat o da marjinal kaldı, seçmen teveccüh göstermedi. Yine kimse kimseyi bölmekle suçlamadı.

Daha yakın tarihimizde bir de tersinden örnek var. Bu sefer “ayrılanlar” kazanıyor. Hâlihazırda büyük bir halk desteğiyle iktidarda bulunan Ak Parti, bilindiği gibi Saadet (ya da Fazilet, neyse) Partisi’nden ayrılanlar tarafından kuruldu ve kısa süre sonra tek başına iktidara geldi. Türkiye siyaset tarihinde iktidarda 10 yılı geride bıraktı ama hâlâ seçmenin yarısının desteğini almayı sürdürüyor. Yine kimse onları bölücülükle itham etmiyor.

Bir de olumsuz örnek: 1980 darbesinden sonra siyasi partiler kapatılmıştı. Daha sonra CHP’nin mirasçısı olarak önce SODEP (sonradan SHP oldu) kuruldu. Darbe olduğunda genel başkan olan Bülent Ecevit, partiye katılmayarak kendi partisi olan DSP’yi kurdu. Seçimlerde ikisi birden iktidara gelebilecek desteği bulamayınca Ecevit “bir bölen” diye suçlandı. İki partiyi birleştirmek için yoğun bir çaba harcandı, fakat bu çabalar sonuç vermedi. Eğer ikisinden biri iktidara gelseydi, diğerine bölücü ithamı yapmak kimsenin aklına gelmeyecekti bile. Nitekim yıllar sonra DSP iktidar ortağı olup, diğeri barajın altında kalınca kimse “Aaah ah. Bu iki parti birleşmiş olsalardı şimdi çok daha büyük bir halk desteğiyle iktidarda olacaklardı” demedi.

Dönelim konumuza. Bizim federasyonlardan biri alıp başını gitse, İstanbul’daki Trabzonluları peşinden sürüklese kimse dönüp öteki federasyona bakmayacak bile. Çünkü ortalama
vatandaş tutucu değildir, kim icraat yaparsa onun peşinden gider. Siyaset gibi sert bir iklimde bile insanlar başarılı olanı tercih ederlerken, Trabzon hemşehriciliği temelinde buluştukları insanlarla birlikte yürümekte tereddüt göstermeyeceklerdir. Yeter ki gerçek anlamda icraat görsünler.

Sözün özü; iki federasyon bir gün bir çatı altında buluşabilir ya da buluşamayabilir. Hâttâ başka federasyonlar da kurulabilir. Dünyanın sonu değildir. Şu siyasetten verdiğimiz örnekler gibi biri diğer(ler)inin önüne geçerse gerçek temsilci de o olacaktır. Sizden gayrısı istediği sayıda federasyon kursun.





Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.