Trabzon tarihinin anlatıldığı etkinliklerde uzunca bir süredir bir nokta dikkatimi çekiyordu. Daha doğrusu ortada bir problem vardı: Anlatıcılar Trabzon tarihini antik çağdan başlatıp, yayınlanmış belgelere dayandırarak ayrıntılı şekilde getiriyorlar, getiriyorlar ve 1923’te bitiriyorlar. Trabzon tarihi 1923’ten bu yana yok.

 Hemen bütün anlatılarda belli bir gayret fark ediliyor: Trabzon’un ezelden beri Türk yurdu olduğu ispatlanmaya çalışılıyor, Rumların önce devlet, sonra azınlık olarak yer aldıkları tarih dilimi çoktan kapanmış bir parantez olarak kabul ediliyor, Cumhuriyet kurulduğunda mübadeleyle birlikte onlar da gönderilip başımız göğe eriyor. Sonra? Sonrası yok, Türk olduğumuzu ispatladıktan sonra zaten mutlu bir yüzyıl geçirmekten başka nasıl bir akıbetle karşı karşıya kalabiliriz ki…

 Sanki birileri Trabzonluları Türk olmamakla ya da Trabzon’un Türklere ait bir yer olmadığıyla itham ediyormuş da Trabzonlular canhıraş bir şekilde onların tezini çürütmeye çalışıyorlarmış gibi bir durum var ortada. Bu da Trabzonlular için o kadar önemli bir konu ki, tarihi kaynaklar vasıtasıyla söz konusu tez (?) çürütüldüğü anda Trabzon ve Trabzonlunun hiçbir sorunu kalmıyor. Ya da hiçbir sorunlarının önemi kalmıyor.

 Oysa Trabzon’un son yüzyılı son derece sıkıntılı geçmiştir. Osmanlı’nın gerçek anlamda “şehir”lerinden biriyken, “Anadolu’nun küçük ve şirin bir kenti” oluvermiş, hâlihazırdaki nüfusunun birkaç katını dışarıya göç vermiştir. Sebep tabii ki ekonomiktir. Cumhuriyet tarihi boyunca Trabzon’a sanayi yatırımı olarak sadece çimento fabrikasını görebiliyoruz.

 Yazının başında sözünü ettiğim toplantılardan ikisi son günlerde oldu. Birisi geçenlerde Of-Hayrat Derneği’nde Prof. Dr. İbrahim Tellioğlu tarafından, sonuncusu da birkaç gün önce Akçaabatlılar Derneği’nde Hakan Alşan tarafından. Zaman darlığından aklımızdaki soruyu İbrahim Tellioğlu’na soramadık ama Hakan Alşan Trabzon tarihini anlatırken yine son yüzyılı pas geçince söz aldık ve bunun sebebini sorduk. O da sağolsun açık sözlülükle cevap verdi ve Trabzon’un Osmanlı’nın son dönemiyle Cumhuriyet’in ilk yıllarında merkezi idareyle biraz kırgın ve mesafeli olduğunu ifade ederek, “ancak almış olduğumuz devlet ve aile terbiyesi sonucu, devletimizi rencide etmektense bu dönemi geçiştiriyoruz” dedi.

 Trabzonlular, Osmanlı’nın son döneminde bir savaşta İstanbul tehdit altındayken gönüllü alay kurup Padişah’ı korumaya gelmişler, o zamanın şartlarında 1200 km. mesafeyi kat ederek. İbrahim Tellioğlu anlatmıştı bunu. Söz konusu son 100 yılda da Trabzonlular vatan, millet ve bayrak denildiğinde en önde koşmuşlar, kendi yollarını kendileri yapmışlar, kendi elektrik direklerini kendileri taşımışlar, isyan edeceklerine göç edip gittikleri yerlerde tırnaklarıyla kazıya kazıya bir yerlere gelmişlerdir.

 Bu pozisyondaki insanların 100 yıldır kırıntılarıyla yetindikleri pastadan daha fazla pay istemeleri başkalarına haksızlık da değildir, devlet terbiyesine aykırı da değildir. Kimse kusura bakmasın, Ortadoğu’da hiçbir devlet de ağlamayana meme verecek kadar merhametli değildir.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Mehmet Özdemir 11 yıl önce

Sayın Şirin, güzel yazınız üzerine bir iki kelam da acizane bizden; öncelikle, ortadoğu kavramı bu coğrafyaya ait değil. Asya kıtasının güneybatı taraflarına düşen bu bölge için emperyalist güçlerin uydurmuş olduğu bir kavramdır. Zatı bulunduğunuz konumdan doğu tarafına doğru bakarsanız, ne yakında ne de orta mesafede kastedilen toprakları göremezsiniz.
İkincisi de, inancı ve gelenek, göreneklerini güçlü şekilde yaşatıp, bu değerler önderliğinde medeniyet adına türlü güzellikler üretebilen insan toplulukları, üzerinde yaşadığı ve vatan edinebildiği toprakları koruma, kollama ve sahip çıkma adına milli duyguları had safhada yaşamayı ve yaşatmayı başarabilmişlerdir.Bunun en güzel örneğini de karadeniz bölgesinde yaşayanlar göstermektedir. Cumhuriyet dönemi uygulamalarının en çok yıkıma uğrattığı değerlerin başında da yukarıda izah etmeye çalıştığım hususlardır. Saygılarımla..

Avatar
haydar 11 yıl önce

Ankara godomanları nasıl o hale geldi? Buna dur diyen Ali Şükrü yü nasıl katl etti. Trabzon eyaleti vatan , din için canını malını versin birileri koltuğu kapınca emeğini isteyenleri parça pincik etsin...ta sesleri işitilmesin. tespit harika koca trabzon giresunu ile rize gümüşhane artvin bayburt vs ile medeniyet kültür merkezi iken şimdi takımı ve hristiyanlık sembolü sümeladan başka nemiz var?Gerçek trabzon bu değil gerçek trabzon susturulan vicdanın islam aleminde en sağ duyulu haykırılacağı yörelerden biri olan insanıyla doğasıyla güzel memleketim.