Başka birinin adına hareket etme anlamına gelen temsil; Türkçede, `birinin veya bir topluluğun adına davranma, belirgin özellikleri ile yansıtma, sembolü olma, simgeleme ve tiyatro veya benzeri oyun` anlamlarına gelir.

(TDK Büyük Türkçe Sözlüğü) Bu anlam, Kur’an’da Meryem suresi on yedinci ayetteki “fetemmessele” kelimesiyle de uyumludur. Birisi gibi olma veya birisinin adına hareket etme. Kelimenin ism-i faili mümessil ve Türkçedeki yine Arapçadan geçen müradifleri/eş anlamlıları vasi, vekil ve mebus/gönderilmiş kelimeleridir.

Hilafetle alakalıdır. Halife Kur’an’da; “sonradan gelen, yerine gelen, ardıl, yönetici, hükümdar, ihtilaf, ayrılık, çeşit, çatışma, anlaşmazlık, buluşamama, cayma, ertelenen, geri kalan, oturan” anlamlarında geçmektedir. (Müfredat, el İsfehani)

Kur’an’ın insana dair temel vurgusu hilafet, emanet bağlamında hem dikey hem de yatay bir zaman ve varlık durumu olarak temsille alakalıdır. Yani, Kur’an ve Nebevi Sünnette insan-Allah ilişkisi bir hilafet (Bakara 30) ve emanet (Ahzab72) ilişkisidir.“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. (Ahzab Suresi 72, Diyanet) Her insan tekinin yaratıcı kudretle dikey bağlantısı ve temel sorumluluğu bu eksende düşünülmelidir.

İnsanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olması emanet sırrı ile birlikte düşünüldüğünde elbette somut dünyevi görev ve durumun ötesinde kozmik ve metafizik bir boyutları da vardır. Burada incelemek istediğim daha ziyade insanın dünyevi ilişkileri ve bunların uhrevi boyutlarıyla alakalıdır.

James Mill, İyi Devlet (1820) adlı kitabında toplumsal murakabe için; Temsilci veya temsil organı; mümessili olduğu toplumla özdeş çıkarlara sahip olmalıdır; aksi halde gücünü ve yetkisini temsil ettiği insanlara zarar verici bir şekilde kullanacaktır” demektedir.

Kur’an insanın içinde bulunduğu ortamın ve halin psikolojisinden etkilenerek, düşünme biçiminin değişeceğini, kamu yararı, genel ahlak, adalet ve hakkaniyetten uzaklaşabileceğini ifade etmektedir. “ …Topluca savaşa çıktığınızda size geri döndüğünüzde hakkı hatırlatacak, geride ilimle uğraşan bir topluluk bunsun.” (Tövbe 122) Buradan mesleki formasyonların ve ekonomik ve sosyal konumların insanlara, diğerlerinin sorunlarına ve durumlarına kör olmak, onların içinde bulundukları durumları görememek gibi bir bilince ulaştırır uyarı vardır. Bu sebepten dolayı temsil’in gerçekliği için üç zorunlu unsur gözetilmelidir. Bu prensipler yoksa temsil gerçekliği yoktur. Aldanma ve aldatma vardır.

1.       Temsil psikolojisi; bunda James Mill’in özdeş çıkarlar kavramı ve Tövbe suresi 122. ayetteki uyarı, insanın içinde bulundu sosyal, ekonomik seviyenin ve ortamın psikolojik değişime neden olduğu. Temsilcinin durumuyla temsil edilenlerin durumlarının özdeş ve aynı olması gerekir.

2.       Temsil nispeti; temsil edilenlerin, temsil organlarında nüfuzları oranında değil, nüfusları oranında temsil edilmeleri gerekir. Nüfuz, mülk, para veya tehdit gücüyle de elde edilebilir.

3.       Temsil adaletine;  hem bireysel hem de toplumsal zeminde, temsil, katılım ve paylaşım aşamalarında uyulması gerekir.

Siyasi partiler nasıl ki milletvekili adaylarını belirlerken, bölgeleri, siyasi, dini ve kültürel eğilimleri göz önünde bulunduruyor. Aynı şekilde gelir guruplarını ve kitle diyebileceğimiz sayıda meslek guruplarını da göz önünde bulundurmalıdır. Bu da yetmez. Temsilcilerin kendi mümessili olduğu grubun psikolojisini yansıtabiliyor ve adaletle temsil edebiliyor olması gerekir. Çünkü kişi temsil ettiği gurubun gerçekliğine ayık olmayabilir.

İktidar partisinin içinde hukukçuların çok olması teknik bir konu iken öğretmenlerin ve işçilerin olması bir sınıfsal temsil meselesidir. Öğretmen kökenli olan vekil adayları eğer ekonomik ve sosyal olarak fiilen görev yapan tek maaşlı öğretmenlerle özdeş/aynı değilse temsil psikolojisine sahip olamayacaktır. Oradan adalet çıkmaz.

Eğitim Bir, adını ve kodunu değiştirip Eğitim Bir Sen olmadan önce,  hem üyelerin hem de tüm yönetim ve temsil organlarının yüzde doksanı öğretmendi. Hem nispi, hem de psikolojik temsil vardı. Şimdi yine üyelerin yüzde doksanı öğretmen ancak, temsilcilik yöneticileri, şube yöneticileri ve şube ve genel merkez delegasyonun ve genel merkez yöneticilerinin yüzde doksanı idareci ve gelirleri temsil ettiklerinden çok yüksek. Konumları zaten temsil ettiklerini yönetme konumu. Hem temsil nispeti yok, hem de temsil psikolojisi. Maaşın dışında geliri olup kira vermeyen öğretmenlerde bile temsil psikolojisi zayıf. Bir sınıfsal bilinç ve ulusal ve küresel ekonomik bir kavrayışta olmayınca temsil adaleti buharlaşmış oluyor. Müteahhitlerin, patronların ve statükonun çıkarlarına hizmet edilen bu durum elbette bir ihanet değil, bir bilinç durumu ve teknik bir adalet sorunudur. Kelimenin tam anlamıyla temsil krizidir.

Köylüyü ağaların, işçiyi patronun ve muhasebecilerin, mahkûmu gardiyanların, maktülü katilin, yoksulu zenginin, borçlu olanları tefecilerin temsil edebileceğine inananlar varsa, sözlerim onlara değildir.

“…Allah emanetini dilediğin kalbine indirir dilediğinden de kaldırır/ref eder…” (Sahih-i Buhari - Bölüm 13, Kitabül-İstizan, 2039)

www.ozgundurus.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.