O soğuk kış günlerinde hiç durmadan yağan kar, iliklerimize kadar bizleri üşütse de kendini sevdiriyordu. Yün çorabının üzerine giydiğimiz ince çorap dahi ayak parmaklarımızı soğuktan koruyamazdı. Ayaklarımıza giydiğimiz en ideal ayakkabı karda kaymayan Trabzon lastiğiydi. O lastikler soğuksa soğuğu, sıcaksa sıcağı aynen insana hissettiriyordu. Sürekli kara bakmaktan gözlerimizin önünde bir karaltı aşağı düşerken birden yukarı hareket ederdi. Ardından eve veya kapalı alana girince gözlerimize çöken aşırı karanlığı ancak beş ya da on dakika sonra atlatabilirdik. Sınıftayken öğretmenin anlattığı dersi bir an kesip, gözlerimizi camdan dışarı çevirdiğimizde düşen kar taneleri seyretmek ayrı bir duygudur. Göz göze geldiğimiz arkadaşımıza kıs sesle “yırtıp yırtıp alıyor” deriz. Bayılıyorum o görüntüye. Çerçeveye alınmış bir tablo görünümündeki kış manzarasını andırıyor.

Bahar memleketime hiç nazlanmadan gelir. Mart ayının ortalarında gülümsemeye başlar güneş bu topraklara. Ormanın derinliklerinden gelen guguk sesi baharın habercilerindendir. Erik ağaçları en sabırsız ağaçlardır çiçek açma konusunda. Sanki bulutların arasında güneşi arayıp duruyor bütün kış boyunca. Şeftali ağacını tek geçerim açan çiçekler konusunda. Bütün ağaçlar beyaz çiçek açarken o pembe rengini sergiler. Ve yine her sabah kuş cıvıltıları döşenir ağaç dallarına. Gün ışığı süzülürken yeşil yapraklar arasından yollara, kuşlar şarkılarıyla sizlere eşlik eder. “Bir ilk bahar sabahı” şarkısını söylerler tepenizde. Isınır toprak, kokar buram buram tertemiz doğanın havasına karışır gider.

Bir aya yakın geçtikten sonra, yani nisanın sonlarına doğru bir yeşillik bürünür o kuytu köşedeki memlekete. Koşuşturmalar da işte bu aylardan sonra başlar karınca misali. Atalardan, dedelerimizden beri hep bellerle tarlalar bellenir güya kışa hazırlık için. Her yıl olduğu gibi mısır ekmek için kazılır koca topraklar tespih tanesi çeker gibi. Baharın gülücüklerini fark edemez bacımız kardeşimiz daldıkları uğraş yolunda. Onlar için havalar ısındı ve her yıl olduğu gibi koşuşturma, sıkıntı, dert, keder başladı demek.

 Şimdi bahar gelmiştir memleketime. Çünkü mevsimler arası geçiş ayı olarak bilinen mart ayını uğurladık. Gökyüzü mas mavi görünümünü alırken, memleketimin çocukları derede çimmek için suların az daha ısınmasını bekliyorlar. Karpuz kabuğunun denize inmesini bekliyorlar dört gözle.

 Biliyor musunuz? Gurbette hiçbir bahar memleketimdeki bahar gibi olmuyor. Kaçamak dikilmiş bir iki ağaç olmasa, sadece güneşin ısınmasıyla ancak anlayacağız baharın geldiğini. Mahkumlar misali beton yığınlarından sıyırıp da gökyüzüne çevirdiğimiz bakışlarımız, kuru güneş ışıklarıyla bizlere geri dönüyor. Toprak kokusuna hasret gittiğimiz çok olmuştur gurbet kucaklarında. Süslü fındık dallarını çekilen fotoğraf kareleri arasında görürüz yalnızca.

   Şimdi bizler ücra köşelerde alıştığımız o baharı yaşayamazken, memleketimin şanslı insanlarına bunun tadını çıkarmasını tavsiye ediyorum. Sevginin doruğa çıktığı baharın kıymetini bilerek hücrelerine kadar ona adapte olmalarını canı gönülden istiyorum. Bir daha gerilerde bıraktığınız yıllara asla geri dönemeyeceksiniz. Onun için doya doya mutluluğu arayarak, hayatınıza çeki düzen vererek yaşamaya bakın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.