Türkiye’de kamu çalışanlarının sendikalarla tanışması yeni sayılır. Kamu sendikacılığı, gerçek demokratik sivil toplum kuruluşu olabilme yolunda uzun bir geçmişe ve deneyime sahip değildir. Mevcut yasal durumu, haklar yönünden de tam anlamıyla olgunlaşmamıştır. Toplu sözleşme hakkı daha yeni verilmiş; grev hakkı noktasında henüz yasal düzenleme yapılamamıştır. Buna rağmen gittikçe gelişen bir süreç izlediği söylenebilir.

 Özellikle son aylarda sendikalara üye kayıtlarındaki rekabet, üye sayısını artırabilmek için verilen mücadele, üyeliğe davet şekli, aynı sendika mensuplarının farklı sendika üyelerine önyargılı yaklaşımları gibi konularda serzenişler, şikâyetler ve eleştiriler dinliyoruz. Anlatılanlardan kamu çalışanları arasında gizli bir sendika mücadelesi ve huzursuzluğu olduğu anlaşılıyor. Bu durum sendikalaşma yolundaki gelişme sürecinin sancıları olmakla birlikte, geçmişte yaşanan bazı sıkıntılı dönemleri de hatırlatmaktadır:

Kırk beş-elli yaş ve üstü kuşak hüzünle hatırlar; 12 Eylül öncesi Türk Gençliği, emperyal güçler ve yerli işbirlikçileri tarafından siyasî kamplara bölünerek birbirleriyle çatıştırılmış; binlerce üniversite öğrencisi, kardeş kurşunu ile hayatının baharında aramızdan ayrılmıştır. Sonra bu ayrımcılığın doğurduğu kavgalar acı bir tecrübe olmuş, insanlar gerekli dersi almış, uzlaşmacı bir anlayışla birbirini dinleyebilen, anlayabilen bir sürece girmiş ve demokratik olgunluk yolunda önemli mesafeler kat etmiştir. Bu yumuşama ve karşılıklı düşünce paylaşımı, ülke barışına ve kalkınmasına hız katmıştır. Ama gel gör ki bu olumlu gelişmeler aynı emperyal güç merkezlerinin yine hoşuna gitmemiştir. Bunun üzerine ülkeyi zayıf tutacak yeni yollar aramışlar, bölücü terörü yapılandırmışlar, 12 Eylül öncesinde yürüttükleri “ülkeyi zayıflatma” görevini bu kez de bölücü terör üzerinden sürdürmüşlerdir.

 Sendikalara üye kaydedilirken belli bir dünya görüşü ve düşünce yakınlığının dikkate alınması yadırganamaz. Ama üyelik tercihini farklı sendikadan yana kullanan kamu çalışanını dışlayan, hedef haline getiren, bazı haklardan mahrum edebilecek nüfuz ve etkileme yolunu benimseyen    davranış ve girişimleri, şu ya da bu sebeple alkışlamak mümkün değildir. Çünkü bütün sendikaların hedefleri aynı, çıkarları ortaktır: İşveren ile çalışan arasındaki haklara dayalı ilişkilerin karşılıklı olarak düzenlenmesi; bu konudaki uyuşmazlıkların giderilmesi; ekonomik, sosyal ve yasal hakların takip edilmesi gibi konulardır.

Bu ortak hedefler, aslında sendikaların birlikte hareket etmesini zorunlu hale getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında dışlayıcı ve ayırımcı yaklaşımları güç kaybı olarak değerlendirmek mümkündür. Yasal mücadele işverene karşı olmalıdır. Sendikaların kendi aralarında mücadele yoktur, rekabet vardır; rekabetin sınırları da bellidir.
  Eğer sendikacılık kişisel hesapların, siyasal görüşlerin, ekonomik güçlerin ve ideolojilerin etkisinde kalır, sendikalar da bu doğrultuda hareket ederlerse amacın dışına çıkılmış olur. Sendikalar bu yapısını esas alarak kendisine üye olmayanları veya karşı sendikanın üyelerini dışlama ve karşıtlık anlayışı ile hareket ederse, birlik ve beraberliğe, çalışma barışına ve üretime zarar verir. Oysa herkes için vatanseverlik, “birlikten güç doğar”  ilkesine göre davranmaktır. İlişkiler, iş ve işlemler   barış ve dayanışma ortamında yürütülmelidir. Katılaşmak, dışlamak ve sertleşmek eski günleri hatırlatmaktadır; yumuşak ve hoşgörülü olmak gerekir. Araya iz bırakabilecek derin çizikler atılmamalı, ayrılıklar üzerinden değil, ortak noktalar üzerinden hareket edilmelidir. Sendikalar birbiriyle mücadele ederek gücünü tüketmemelidir. Unutulmamalıdır ki hiç bir düşünce ve gayret, itici yöntem ve usullerle benimsetilemez, taraftar bulamaz ve büyütülemez.

 Tayin yoluyla gelen bir çalışanın, öncelikle hangi sendikanın üyesi olduğunu merak edip araştırarak işe başlarsak, bu davranışımız insanî yönümüzü ve yasal sorumluluğumuzu arka plana iter. Kişilere olan ilgimizi ya da ilgisizliğimizi, uzaklığımızı veya yakınlığımızı sendikal beraberlik veya ayrılıkla belirlemek doğru olmaz. Çünkü sendika beraberliği temel insanî değerler ve haklar yanında anlamsızdır. Bu beraberliği çok önemli bir sosyal olgu haline getirmeye çalışmak, yapay önem oluşturma gayretidir.    

 Sendikalar önemsiz değildir, hafife de alınamaz; bütün çalışanlar için olmazsa olmazdır. Ancak bir dostunuzu sendika ayrılığı nedeniyle kaybederseniz değmez! Sendikaya üye olduğunuz için iltifat görüyorsanız bir değer ifade etmez. Sendikalar insanlara bir meziyet eklemez, bir yetenek bahşetmez. Tam tersine sendikalar donanımlı insanların değerli katkılarıyla kurumlaşır ve sosyal düzeyini yükseltir.
 Bu gerçeği akıldan çıkarmamak gerekir.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Abdullah GÜLAY 13 yıl önce

Harun Bey, genel olarak sendikacılığımız üzerine çok şey yazılabilir. Yazılanlar kitap olur. Ama şimdilik bu kadar... Sizin ülkemizi ve insanımızı ilgilendiren bütün konulara duyarlı olduğunuzu görmek beni mutlu etmektedir. Demokrasi aydın insanların, izleyen, sorgulayan, değerlendiren ve tercihlerini bunların sonucu olarak ortaya koyan insanların rejimidir. Sağlıklı ve mutlu günler...

Avatar
harun özdemir 13 yıl önce

sayın hocam sendikaların türkiyedeki boyutuna memur sendikacılığını baz alarak güzel bir makale ve doğru tespitlerle bakmışsınız. evet söylediklerinize katılıyorum. fakat türkiyede sendika üyelerinin büyük çoğunluğunu işcilerin oluşturduğu sendikalar oluşturur. son yıllarda ülkemde bir taşeronlaşma furyası aldı başını gidiyor. ve bu işlerde çalışanların sendikalı olma hakları yok. buda tüm çalışanların yüzde ellisi civarında. ülkemde aslında devletle masaya olutaracak sayıda sendikalı işçi ve memur da yok . çalışanların sayısı açısından. bunuda hükümet avrupaya ayıp olmasın diye sendikalara tamam diyor büyük bir kaç konfederasyona sizle masaya oturacağız sizin hakkınız var diyor. sendikalar az bir ses çıkaracakları zaman da hükümet gerçeği halka açıklarım sizin benim yani hükümetle pazarlık şansınız yok diyor kocaman konfederasyonları dize getiriyor. olan garibim çalışana oluyor. son yılların modası. ya benden olan örgütler. yada örgütsüz toplum . bunun için her şey yapılıyor.

Avatar
Abdullah GÜLAY 13 yıl önce

Üyelik aidatını işverenin yatırdığı bir sendika aynı işverene karşı haklar konusunda ne kadar direnebilir? Ya da, "ben seni finanse edeyim, sen bana karşı örgütlen" anlamına gelen bu çarpık uygulama düşündürücü değil midir?

Avatar
Hasan KÖSE 13 yıl önce

Sayın hocam insanlar bedeviyse bedevidir onu sendika üyesi olmak değiştirmez. Bilirsin bedevinin biri Hz eygamberi ziyarete gelmiş, biraz konuştuktan sonra kalmış mescidin içinde dönmüş duvara işemiş, sahabe kızmış peygamber durudurmuş ve beklemiş, adam işini bitirince eline bir kova vermiş temizletmiş. Neden adam bedevi! Müslüman olsa da aynı işte değişmiyor. Ona göre normal bir şey yapıyor işte...Slm.