Tarih boyunca Tağut’lar[2] insanları itaate zorlayarak; savaş, ölüm, hicret veya kişiliksizleşerek yaşama arasında tercihe zorlamışlardır. Tarih bir şekilde bu denklemin tekrarı şeklinde devam etmiştir.

“Yahudiler ise O’na: … Samiriyelisin ve delisin, demedik mi? İsa şöyle yanıtladı: -“Ben Şeytana tutulmuş değilim, Babam’ı(Rabb) yüceltiyorum; ama siz beni aşağılıyorsunuz. Ben kendi şerefimi aramıyorum onu arayan ve yargılayan biri vardır”.[3]

İncilin bu ifadelerini Kur’an-ı Kerim doğrulamaktadır. “İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.”[4] Tam bir paradoksal durumdur bu. Söylemleriyle baş edemedikleri Hz. İsa’yı önce delilikle yaftalıyor, cinler ve büyü ile irtibatlandırıyor, sonra da Kâfirlikle suçlayıp idama mahkûm ediyorlar. Oysa deli olduğuna inansalardı cezai ehliyetli olarak görmezlerdi. Onu hem delilikle suçlamış hem de ona düşmanlık etmişlerdir. Elbette bu tutum rastlantı değil, bilinçli bir propaganda ve psikolojik bir savaş taktiğidir.

Hz. Musa’yı yaftalayan Firavun, Hz. İsa’yı idama götüren Yahudi Hahamlar ve Hz. Muhammed’i (s.av.) delilikle yaftalayan Ebu Leheb, ve sihirle yaftalayan Velid b. Mugire, bunu bilinçli bir tercih, stratejik bir propaganda olarak yapıyorlardı.
 
İspanya, Castilla Kraliçesi I. Isabella`nın ısrarı üzerine, Papa IV. Sixtus tarafından 1483 yılında, Müslümanlarla Yahudilerin zorla Hıristiyanlaştırılması amacıyla, ilk Engizisyon kurulmuştur. Yüz binlerce Arap kökenli ya da yerli Müslüman, engizisyon mahkemelerinde İsa’nın tanrılığını reddettikleri ve dolayısıyla kâfir oldukları gerekçesiyle katledilmiştir.
 
Mecnun ya da kâfir ilan edilip işkence görmemek için Hıristiyan olan ya da görünen Müslüman ve Yahudilere Faslı, Fas’tan gelen yabancı anlamında morisko denildi. Hıristiyan olmaları için işkence edildi ancak bunu kabul edenler morisko paranteziyle ötekileştirip, aşağılanarak baskı altında tutuldular.
 
Onları siyaseten kabul ediyor görünseler de, asla tamamen kendilerinden saymadılar. “Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir”[5] Dinlerinin genel prensiplerine uymak yetmez. Haksızlıklarını da tasdik edip onlar için mücahede edilmesini de isterler. Çünkü esas mesele din’in kendisi değildir, tapınağın sahiplerine hizmet edilmesidir.  Asimile olmayanlar ise Kuzey Afrika başta olmak üzere dünyanın diğer yerlerine sürülmüştür.
 
II. Engizisyon; Roma, Katolik Kilisesi`nin savunduğu öğretiyi reformculara karşı korumak için Papa III. Paulus tarafından 1542`de kuruldu ve Calvinizm ile Lutherciler`e savaş açtı. Bu sefer düşman içerdendi ve Engizisyon cadılık(!) ve büyücülükle(!) mücadele etmek zorundaydı(!) Piskopos engizisyon sorgucuları, halkı kilisede/oditoryum toplayıp uzun birifingler veriyor, tenkit ve tehdit ediyordu.
 
Tapınak dinini reddettiği için İsa’yı çarmıha gerenlerin, İsa’yı inkâr ettiği için Müslüman ve Yahudileri Endülüs’te işkenceden geçirenlerin, Calvinist ve Lutherciler`i işkence edip öldürenlerin ve Üniversite kapısında ikna odaları kuranların, en belirgin ortak yanları; toplumun geneli aleyhine egemenliği haksız ve adaletsizce ellerinde tutmaya devam etmek istemeleridir. Ve bir şekilde elde ettikleri yetkileri, bağnazlık ve şahsi çıkarlarını örtmek için kullanıyor olmalarıdır.
 
İTÜ İkna odalarıyla, Engizisyonların ilham aldığı psikolojik kaynak ve uyguladıkları tekniklerin birbirine olağanüstü benzerlikler gösteriyor olması insanın aklına, “acaba doğrudan bir din ve mezhep bağıda var mı?” sorusunu getiriyor. Ancak bu her çağ ve toplumda aynı şartlarda ortaya çıkabilecek bir durumdur. Piramidal iktidar denklemlerinin bir sonucudur.
 
“Ben mutlak hakikati temsil ediyorum ve seni aydınlığa kavuşturacağım” diyerek Müslümanlara ve çocuklarına dini, siyasi ve ideolojik hakikat(!) enjekte etmeye çalışarak idiot muamelesi yapanlara karşı maslahat(!) gereği susanlar, şimdi tatlı suda demokrasi ve insan hakları mücahedesi yapıyorlar.  

Evet 1911’de İtalya’nın Trablusgarp’ı işgaline karşı yerel güçleri örgütleyerek direniş başlatmak üzere, Enver, Talat, Ali Fuat, Rauf, Ömer Naci, Ömer Fevzi, Kuşçubaşı Eşref… Daha birçokları ile irtibatı fakat ayrı yollardan gizlice Trablusgarp’a Tanin Gazetesi muharriri Mustafa Şerif sahte kimliğiyle giden Mustafa Kemal, Mısır’dayken çocukluk arkadaşı Salih Bozok’a  yazdığı mektupta yazdığı ifadelerdeki korkusu, 88 yıl sonra gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. TC’nin Kurumlarına sızmışlar ve suret-i haktan görünerek “Endülüs tarihinin son sayfalarını” bu topraklarda tatbike kalkmışlardır. Çatışma bitmiş değildir.

Mektupta Mustafa Kemal;  Genişçe durumun hassasiyetinden söz etmiş ve mektubu şu cümlelerle bitirmiştir. “… Vatanı kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan ziyade gayret ve fedakârlık elzemdir. Endülüs tarihinin son sayfalarını okuyunuz... Allah’a ısmarladık.”[6] Endülüs tarihinin son sayfalarında Müslümanlar, ölüm, hicret ve moriskolaşma arasında tercih yapmak zorunda kalmışlardır.

Engizisyon rahibesi gibi konuşan Nur Serter; “İki tanesi hariç hepsi değişti” diyor. Okulu bırakanları ve yurt dışına gidenleri azımsıyor.

Aslında bu süreçte; tüm Türkiyeli Müslümanlar ikna odalarından geçirilmiştir. Ve bu gün şu soru ortadadır.
 
Bir şekilde sisteme entegre olup gözünü, kulağını ve burnunu kapayarak kurumsal ve bireysel olarak mevzi alan, Ruben/Simonlar, bu moriskolaştırma sürecindeki rollerinin bilincindeler mi?

[1] Ruben: Hz Yusuf’un kuyuya atılmasına itiraz eden fakat karşı çıkıp mücadele etmeyen abisidir. Tevrat,Tekvin 42/22, Hanefi Avcı bunun  Simon olduğunu düşünmektedir. Oysa Simon Yusuf’un çuvalına tas koyarak, rehin alıp Bünyamin’i istediği abisidir. Tevrat,  Tekvin 42/2, Simon’un kuyuya atılma karşısında ki tutumunu bilmiyorum.

[2] Kur’anı Kerim, Bakara 256-257, Nisa 60-76, Maide 60, Nahl 36, Zümer 17

[3] İnci, Yuhanna 8/48…50

[4] Kuran-ı Kerim, Zariyat Suresi 52

[5] Kuranı Kerim, Bakara Suresi 120

[6] Ahmet Özcan, Endülüs Korkusu, Selçuklu Rüyası-I, http://www.haber10.com/makale/22595/


Kaynak: Özgün Duruş

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.