Son günlerde “Mayıs Yedisi Geleneği “nin bir “Yunan adeti “  olduğu yolunda haberler çıkmakta; haberin kaynağı olarak bir internet sitesinde yayınlanan “Mayıs Yedisinde tanrı Apollon’un doğum gününü mü kutluyoruz?” başlıklı yazı gösterilmektedir. Türkmenler, Mayıs Yedisinde sözü edilen doğum gününü kutlamıyor, tarihten getirdiği suya dayalı kendi öz kültürünü yaşıyor ve yaşatıyor.   
Haberlere konu olan yazı metni içinde geçen ve cevaplandırılması gereken diğer bazı görüşler bir yana, özellikle şu iddia dikkat çekici olarak görülmektedir: “Anadolu’nun yerli kültürünü görmezden gelen milliyetçi çevreler, Karadeniz Bölgesi’ne yerleşmiş tek Türkmen topluluğu olan Çepniler’i siyasi tezlerine uygun olarak ön plana çıkarmak istemektedir.“

Anadolu Kültürünü, Türkmenler’in dışında başkalarına ait bir kültür olarak görmek; Türk boylarının Anadolu’ya gelirken kendi kültürlerini terk ettikleri anlamına gelir ki, bu görüş ilmi gerçeklere aykırı, yanlış bir değerlendirmedir. Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya ve Avrupa’ya kendi öz kültürlerini taşımışlar; gittikleri yerlere de örnek olmuşlardır. Kültürler arası etkileşim elbette olmuştur, ama bir milletin kültürünün tarihi ayaklarını keserek geçmişi ile bağlarını koparmak, o milleti köksüz ve taklitçi görmekle eşdeğerdir. Bu düşünce ayrımcı, ayrıştırıcı ve bulanıktır; çıplak gözle güneşe bakmak gibidir, birlik ve beraberliğimize hizmet etmez.        

Buna ilave olarak Karadeniz Bölgesi, tarihte çoğunlukla Türk Yurdu olmuştur. Kuman-Kıpçak ve Hurri Türkleri’nin milattan çok önceleri bölgeye yerleştikleri bilinmektedir: “Maspero ve Demorgan gibi Avrupa'nın ünlü tarihçileri, Anadolu'daki Türk varlığını M.Ö.4000 yıllarına kadar götürmekte, Prof. Dr. Osman nedim Tuna ise; Sümerlerle ve Sümerce ile ilgili yaptığı araştırmaların sonucuna dayanarak özellikle Sümerce'de 165 Türkçe kelimenin varlığına dikkat çekmekte; ‘bu dil münasebeti Türklerin en az M.Ö.3500'lerde Anadolu'nun Doğu bölgesinde yerleşmiş olduklarını göstermekte’ demektedir.”
“Bu durum Türkler’in Selçuklu çağından çok önceleri Anadolu'ya geldiklerini ortaya koymaktadır. Anadolu'daki siyasi faaliyetlerini tarihi belge ve kaynaklara göre takip edebildiğimiz en eski Türk toplulukları "Kimmerler" ile "İskitler" (Sakalar)'dir. Her iki Türk topluluğu da Karadeniz'in kuzeyinde, Hazar'dan Tuna Nehri'ne kadar geniş bir alanda yaşadıkları ve özellikle Kafkaslar'dan Anadolu'ya girerek Anadolu'nun doğusunda yerleştikleri için Doğu Karadeniz'deki Türk varlığını yakından ilgilendirmektedirler.”
Mayıs Yedisi’ni Yunan geleneği olarak anlatan yazının bir başka bölümünde şöyle denmektedir:Yöreye yerleşen Türkmenler bilakis pek çok kültürel öğeyi ödünçledikleri gibi Mayıs Yedisi geleneğini de gayet doğal olarak Anadolu’nun yerlilerinden öğrenmiştir. Sadece Mayıs Yedisi değil, horonlar, Karadeniz kemençesi, çeşitli yöresel yemekler, giyim kuşam, hatta batıl inançlara değin özgün pek çok folklorik öğe yöredeki Türkmenler tarafından Anadolu Müslümanları’ndan ödünçlenmiştir.” 

Yani  öyle anlaşılıyor ki Anadolu Türkmenleri’nin hiçbir kültürel öğesi yokmuş!
Bu, kişisel bir kanaattir; gerçekleri örtmeye ve farklı göstermeye yöneliktir; katılmak  mümkün değildir. Bilinmektedir ki Anadolu’da hangi güzel değerlerimiz varsa onlar sahiplenilmeye çalışılmakta; sahiplenilmeyecek kadar saf ve belirgin olanlar da karalanmaya çalışılmaktadır. Yani, Türk kültürü Türkler’e bırakılmak istenmemektedir.

İyi niyetli olmayan bu tür yaklaşımlar öteden beri bilinmektedir: Baklavamız, dönerimiz, lokumumuz, Mevlâna’mız, bazı türkülerimiz… Bu görüşe göre bunların da hiç biri bizim değilmiş! Bir gün “Otçu Şenlikleri” ni de ödünç almışsınız denirse hiç şaşmamak gerekir! Kültürümüze hayranlık duyulması, beğenilmesi güzel bir durum. Bunu anlıyoruz. Ama her güzele “benimdir! “demekle sahiplenmek mümkün olmaz, ileri sürülen dayanaklar da inandırıcı olmaz.
Türkmenler, Mayıs Yedisinde tanrı Apollon’un doğum gününü kutlamıyor, tarihten getirdiği suya dayalı kendi öz kültürünü yaşıyor ve yaşatıyor.  Ayrıca Yunan kültüründe de buna benzer bir gelenek varsa buna kültür yakınlığı veya benzerliği denilebilir. Meseleyi “Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan!” hikâyesine dönüştürmek, barış ve kardeşliğe hizmet etmez; tartışmaya, ayrışmaya neden olur. Kültür bir yaşama tarzıdır, tartışma yoluyla elde edilemez; atışma yoluyla günlük hayata aktarılamaz.  
Denildiği gibi ödünçlenme yoktur. Türkler, her alanda ödünç aldıklarından çok fazlasını ödünç olarak vermişlerdir. Konu ile ilgili gösterilen delil ve kaynaklar, ileri sürülen görüşler teoriktir, pratikte örneği yoktur. Gerçek hayattaki örnekleri geleneğin bizzat yaşatıldığı yörelerdedir. Bu gün Yunan sahillerinde Mayıs Yedisi şenlikleri yapılmıyorsa bundan daha açık hangi delil olabilir? Ayrıntılı bilgi aşağıdaki kaynaklarda bulunabilir.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.