23 Ekim 2011 Pazar günü Şalpazarı Dernekler Federasyonunun yönetim kurulu devir teslim töreni vardı ve yönetim güzel bir kahvaltı sonrası Muzaffer BAYRAKTAR ve ekibinden Köksal DURMUŞ ve ekibine devredildi.

Yasa ve ilgili yönetmeliklerde sivil toplum örgütlerini bu zorunlu seçim ve tüzük tadilat toplantılarına genel kurul ya da kongre denmektedir. Ancak adı tekir olduğu için çöten tekir olmaz. Bir toplantıyı kongre yapan amaç ve işlev uyumluluğudur.

Bu yazıyı kaleme alma konusunda bir hafta düşündüm. Üyelere, Ağasar’a, topluma ve tarihe karşı şahitlik sorumluluğumun olduğunu düşünerek ifademin kayda geçmesi için yazdım.

İlgili yasa ve yönetmeliklerde, Derneklerin ve Federasyonun tüzüklerinde yazıldığı ve teamüllerde de olduğu üzere “genel kurul” örgüt’ün temel ve özel amaçları doğrultusunda geçmişinin muhasebesi, mevcut imkânlarının değerlendirilmesi ve geleceğe yönelik projelerin konuşulması içindir. Bunların ışığında üyelerin doğrudan veya delegeler aracılığı ile yönetimi denetlemesi, seçimi yönetime yol göstermesidir. Toplantının kongre tanımı çerçevesinde anılmayı hak edebilmesi için kendi tüzüğüne uygun gündemler ve kararlar içeriyor olması gerekirdi. Konuşulan ve değişen yalnızca isimlerdi. Onlar da yalnızca “biz daha iyi yapacağız” dediler. Ne yapacaklarını söylemediler.

Kahvaltı ve ortam ve dostlarla görüşmek güzeldi.

Eski yönetim’in yaklaşık otuz bin liranın burs olarak verdiklerini ibrazı ve delegasyonun ibrası toplantının en anlamlı ve keyifli anlarıydı. Ancak bursların verilme biçiminde bir stratejinin olmadığı anlaşılıyor. Oysa ilk sene için genel olsa da, sonraki seneler için kazanma başarısının belli alanlara yönlendirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması gibi bir örgüt aklı, amacı, farkındalığı olmadığı anlaşılıyor.

Ayazdayız, ay ışığına türküler yakıyoruz…

Genel olarak okunan ve ibraz edilen faaliyetler, nitelik, yoğunluk ve miktar olarak herhangi bir İlköğretim sınıfının yıl içi ve yıl sonu faaliyetlerinden daha fazla ve maliyetli şeyler değildi.

Yönetime devam etmek isteyen eski yönetim neden kendilerinin devam etmesi gerektiği konusunda bir şey söylemezken yeni talipliler de; eskinin neden devam etmemesi gerektiği ve neden kendilerinin seçilmeleri gerektiği konusunda hiçbir kelâm etmediler. Geleceğe dair hiçbir proje konuşulmadı.

Seçime geçmeden önce başkan adaylarının on beşer dakikalık konuşmalarından sonra Hilmi TÜRKMEN bir saat’e yaydığı konuşmasında genel olarak birlik ve beraberlik çağrısı yaptı, destek sözünü yineledi. Toplantıda ve genel olarak örgütte bir tane bile kadının ve gencin bulunmamasını büyük bir eksiklik ve temsil zaafı olarak eleştirdi. Ki bunda son derece haklıydı. Ben de ekleyeyim, her yedi evde bir engelli ve yatalak hastamız var onlarda yoktu. Çocuklarımız ve eğitim sorunları da yoktu…

TÜRKMEN; “Şalpazarılıların hiçbir maddi sorunu yok, çoğumuzun evi ve arabası var” gibi bir garip cümle kurdu ve bunun üstüne epeyce konuştu. Salonda, Şalpazarı köy dernek başkanları, eski başkanlar, dernek yöneticileri ve delegelerden oluşan yaklaşık 230 kişi vardı ve kimse bu cümleyi tenkit, tashih veya tekzip yoluna gitmedi.

Bu cümle tavzihe muhtaçtır. Cümleden kasıt dernek üyesi Şalpazarılılar, İstanbul’ da yaşayan Şalpazarılılar ya da Şalpazarı’nda yaşayanlar Şalpazarılılar olsun, bu bilgi ve yargı küllüm yanlıştır. Cümlenin anlam kapsamı ve hedefi için mevcut delegasyon kalıyor. Sustuklarına ve konuşmanın işareti doğrultusunda hareket etmelerine bakıldığında zımnen kabul ettikleri hükmüne varabiliriz. O halde delegelerin çoğunun evi ve arabası vardır sonucuna ulaşmış oluyoruz. Durum böyle ise o zaman mutlak bir temsil adaleti ve temsil krizi vardır. Yani temsilciler temsil ettikleri sosyal tabanla aynı ekonomik ve sosyal kesitten değiller. Dolayısıyla algı ve duygu birlikleri yok. Yani karnı tok sırtı peklerin açları temsili durumdur. Komşusunun açlığından habersiz uyuyan zengin komşunun temsilciliği durumu var. Sonuçta kongreden anladığım ve katılmadım düşünce “ekonomik ve sosyal dayanışmaya gerek yoktur, bürokraside ve siyasette ne kadar var olabiliriz ona bakalım”(!)

Yine genel olarak horan/halkoyunu ve kemençe eleştirisi vardı. “işimiz gücümüz horan”, “herkes bizi yalnızca horanla tanıyor”, “Genele karşı hiçbir ağırlığımız kalmadı” Denildi.

Bu düşünce de küllüm yanlıştır.

Bu ifadeler, yerel kültür ve dayanışma derneklerinden oluşan bir örgütün seçme insanlarının arasında olunca anlıyoruz ki çatı evi örtmüyor. Ya da rüzgâr çatıyı değirmen düzünden aşırmış biz harmanda horan depiyuk.

Eğer eleştiri horan olgusuna yönelik değil de biçime yönelik olsaydı ve pedagojik kaygı taşısaydı dik horan baştan sona erkek tavrıdır, dik horan kızların cinsel kimlik oluşumlarına zarar verir şeklinde olurdu.

Eğer kültür ve gelenek şuuru taşımış olsaydı, kızların dik horan oynaması folklorik olmaması nedeniyle bayan tavırlarına uygun, figür uydurmadan horipsin tepsinler ve dini bayramlarda horanlı, konserli ve gençlerin donlarının göründüğü hop-tekli kutlamalar yapılmasın. Bu durum geleneklerde anlam kaymasına neden oluyor şeklinde olurdu. Erkek ve kız çocuklarımıza horanı geleneklerimize uygun olarak öğretebilecek kursları ve dernekleri desteklemeliyiz şeklinde olurdu.

Neden düğünlerimiz kilise müziği eşliğinde Hıristiyan âdeti mum yakma, dilek tutma, muma üfleme ve pasta kesme töreniyle başlıyor?

Neden damat herkesin önünde gelini öptükten sonra gelinin göğsünü göğsüne yapıştırarak kucaklaşıp dans ederek eğleniyor. Essah Ağasar müziğini ve horan ve ninelerimizin horipsinine gereken önemi vermediğimizden ve utandığımızdan! olabilir mi? Şeklinde olurdu.

Horan tepmekten ziyade, tepinip debelenmeye dönüşmüş ve popüler kültürün içinde cıvımış Karadeniz ağızlarıyla erkek mi kadın mı olduğu belirsizleşmiş, Karadenizlilerce söylenen mide bulantısı, migren sebebi gürültüleri etkinliklerimize sokmayalım şeklinde olurdu.

Hülasa; son kaleye nem vurmuş, kaledekiler ıslağın yağmurdan olduğunu zannediyor…
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.