Başlıkta bir mantık hatası olduğunu biliyorum.  Ayrılacaksak neden özür diliyorum?  Ya da özür diliyorsam neden ayrılıyoruz? Ben özür dileyip taleplerinizi gerçekleştirirsem siz ve temsil ettikleriniz bütünlük ve barış doğrultusunda ne yapacaksınız veya gücünüz ne yapmaya yeter?

Leyle Zana “…Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı hakları var…“ Diyor. Bu söz hakikatte doğru fakat konu etnolojik durum tespitinin ötesinde bir siyasal konumlandırma ve bunun gerçekleşme biçimidir.  Kürt halkının kendini konumlandırma ve temsil biçimi II. Lozan’da “…kaderimiz Müslüman Türklerle birdir…” diyen iradeden farklı mıdır?

Leyla Zana, Başbakana 7 maddelik bir talep listesi sunduğunu açıkladı. Bu maddeler; “Güven ortamının sağlanması,  Oslo sürecinin yeniden başlaması, Öcalan’ın ev hapsine alınması, devlet ’in Kürtlerden özür dilemesi, Kürtçe anadilde eğitim sağlanması, müzakerelerin silahlar susmadan devam etmesi,  tutuklamaların son bulması.”  Bu girişim ve diyalogla, sonuç alınsın ya da alınmasın kuşkusuz önemlidir, fakat siyasal boyutlu sosyal meselelerin çözümünde iyi niyetlerden ziyade realiteler, sistem ve güç dengeleri belirleyici olduğundan, sürecin mimarları ve fiili etkin unsurlarının bağlayıcı ve güvenceli rasyonaliteler üretememeleri, yıpratıcı fasit döngüye hizmet eder.

Hakikatte doğru olan bu sözden kast edilenin ne olduğu sıralanan taleplerden anlaşılamamaktadır. Elbette içeride konuşulanların yalnızca bunlardan ibaret olmayabileceği de akıdan uzak tutulmalıdır. Açıklanan taleplerin içinde “silahlar susmadan müzakereler devam etsin”  maddesi de dâhil hepsi kabul edilse bile PKK’nın, terörün ve sonrasın ne olacağı ile ilgili bir ifade, bir taahhüt veya çözüm önerisinin olmaması, ödev yükleyen lakin hiç ödev almayan, anlayış bekleyen fakat anlayış göstermeyen bir tutum gibi görünmektedir.

Muhtemelen hükümet Purut Barışı riski hissedecektir. Ve girişim bir iyi niyet girişimi olarak akim kalacaktır. Bu şartlar altında “Anadilde eğitim meselesi hariç” hepsi yok hükmünde kabul edilecektir.

“Silahların bırakılması” talebinin gerçek dışı olduğunu ifade eden Zana; hiçbir taahhüt ve garanti olmaksızın bütün bu taleplerin gerçekleşebilecek olduğuna inanıyorsa,  “Kürtlerin halk olmaktan kaynaklanan hakları var” ifadesi;  “TC Devletinin tüm Kürt vatandaşlarının Kaderini PKK’ya terk etmesi gerektiği” yargısına çıkar ki esas gerçek dışı tutum budur. Olmaz ya TC terk etse, hem Batı Kürtleri hem de bölgedeki Kürtlerin çoğu buna karşı savaşacaktır. Bunu zaten yapıyorlar. İşin doğrusu PKK’nın da tam olarak böyle bir şey istediğini zannetmiyorum.

Son bin yıla baktığımızda Müslüman Kürt halkının kahir ekseriyeti,  din birliği nedeniyle Bizans’a karşı Alparslan’ın yanında savaştılar. Din, ülke ve ülkü birliği nedeniyle Haçlılara karşı II. Kılıç Arslan’ın yanında savaştılar. İnanç, ülke ve ülkü birliği için Şii Safevi Türklere karşı Sünni II. Selim’in yanında yer aldılar. Din, ülke ve ülkü birliği adına Rus ve Fransızlarca ayartılan Ermenilere karşı II. Abdülhamit’in yanında savaştılar. Din, namus ve ülke birliği için I. Sömürge savaşı sırasında Osmanlıların yanında sömürgeci İngiliz ve Fransızlara karşı savaştılar. Namus için, ülke ve ülkü birliği için Kurtuluş savaşı sırasında İngiliz ve Fransızlara karşı Kuvay-ı Milliye  unsuru oldular. II. Lozan’da Fransız İhtilali Nasyonalizmine, Wilson Prensiplerine, Sevr Dayatmalarına ve İngiliz kışkırtmalarına rağmen Müslüman Türklerle kader birliğinden yana tavır aldılar. Son bin yıldır Türk tarihinin tüm kırılma noktalarında kaderlerini Müslüman Türklerle birleştiren Müslüman Kürtlerin, din karşıtı unsurların çatışmaları nedeniyle yaşanan acılar nedeniyle Türkiye’nin tamamı üzerindeki kazanımlarından vazgeçebileceklerine inanmak çok zor.

Anadolu da II. Selim döneminde tamamlanan siyasi birlik Türklerin Kürtleri zorlamasıyla değil, bölgesel tarihi ve kültürel şartların zorlamasıyla gerçeklemiş ve bu denklem dışarıdan emperyalistlerin suni, içeriden romantik zorlamalara rağmen halen değişmiş değildir. Ancak öyle görünüyor ki dışlayıcı Türklerle ayrılıkçı Kürtler bir olup,  Kürtleri Türkiye’nin tamamı üzerindeki haklarından vazgeçirmeye çalışıyorlar.

Bir taraftan örgüt istediği zaman istediği yerden vururken hükümete gidip sen Türkleri ikna et denmesi anlamsızdır. Zana’nın taleplerinde Türklerin tam olarak neye ikna olacağı belirsizdir.

Oslo süreci devam edebilir ancak ev hapsi için siyasal koşulları sağlayacak adımları içermiyor. Roboski olayı hariç, özrün anlamını ve imkânını buharlaştırıyor. Anadilde eğitimin ayrışma ve bölünmeye hizmet edeceği kuşkularını derinleştiriyor. Kuşkular arttığı için tutuklamalar için gerekçeleri de artırıyor.

Kolaylaştırıcılık veya iyi niyet elçiliği yapanların bu iki nokta için çaba göstermeleri ve çözüm önerilerinde bulunmaları gerekir. Yoksa  karşılıklı olarak; “biz demedik mi, bunlarla anlaşma olmaz” inancı ve yeni çatışma dalgalarına motivasyon kaynağı olmanın ötesine geçemez.

Manisa İl Kongrelerinde konuşan Sırrı Sakık’ın “Kürtler için özgür olma” modeli olarak Kuzey Irak’ı gösteriyor olması da işleri kolaylaştırıcı bir model olmanın ötesinde bölünme korkularını beslemektedir.

Sakık; Hükümeti eleştirmek için yaptığı karşılaştırmada, sivillerin katledilmesinin esas, direnişçi ölümlerinin istisna olduğu Suriye ile, sivil ölümlerin kaza/istina olduğu, devletin sorumluluklarını üstlendiği, hükümette çatlak sesler çıksa da yaraların sarılması konusunda ciddi adımların atıldığı, yasama, yürütme ve yargının işlediği Türkiye’yi karşılaştırmasında aşırı bir zorlama var. Bu karşılaştırmayı sorumlu bir siyasetçi değil de yakınını kaybetmiş biri söylese idi bir iç yangısı, duygusal bir feryat olarak anlayabilirdik.

Sakık; “Diyalog ve müzakereyi geliştirirseniz, emin olun ki bu kan durur.”  Diyor. Bu söz bir yönüyle teröre güzelleme, diğer yönüyle müzakereler yönünde bir destek beyanıdır. Bunun işlevsel takviminin ve bağlayıcı adımlarının gösterilmesi gerekir. 

Sorun karşılıklı politik salvolar, terör ve şiddet yoluyla derinleşiyor. Eğer sorunun kendisi amaç değilse bu yollarla çözülemeyeceği anlaşıldığı zaman çözülmeye süreci de başlayacaktır…

Adil Medya

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.