Abdestimi alıp yatsı ezanını yollarda dinleyerek camiye doğru yol alırken sağda solda iftar sonrası sokağa saçılanlarla karşılaşıyorum. İstanbul’u en tepeden gören o meşhur güzide caminin merdivenlerinden çıkışta içerideki yerleşim planı gözümde canlanıyor. 

Ayakkabılarımı rafa koyup tavanda harıl harıl çalışan vantilatörlerin altında kendime yer ararken benim gibi uyanıkların o bölgelerde kümeleştiğini görüyorum. Usul usul yer bakarak cami içerisinde ilerlerken diğer sıcak bölgelerde oturanlara haksızlık olmasın diyerek vantilatörle çöl sıcaklarının yaşandığı iki bölge arasına geçip oturuyorum. 

Müezzinin “ön safları dolduralım muhterem cemaat” sözleri bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkıyor. Görünüş imamın ters yerde durduğunu yansıtıyor. Klima çalışıyor diye camlar açılmıyor fakat çalışan klima sadece imamın olduğu bölgede. Diğer yanlarda iki klima “E7” verirken bir Allahın kulu da bu ne demek istiyor diye sormuyor. (ben de dahil )… 

Namaz başlıyor. Yatsı namazının son sünnetine kadar hiçbir sorun görünmüyor. Teravih namazı başlar başlamaz hızlı hareketlerin ardından ısınan hava insanların da bir şekilde terlemesine sebep oluyor. 

Sekiz rekattan sonra o çalışmayan klimaya cemaattin fırlattığı ölü köpek bakışları klimanın duvarına çarpıp geri dönüyordu. Malum cihazdan cevap alamayan bakışlar bu sefer müezzin bölgesine çevriliyor. Aslında bakışlarda tonlarca kızgınlık gizliyken kimsenden ses çıkmadan teravih namazı yeniden başlıyor. 

“Bayramda köye gider evin eksiklerini tamamlarım. Zaten az bir tadilatla durulacak hale gelir, başkasına muhtaç olmaktansa… Birde yaylaya çıkar soğuk bir su içerim ki değmeyin keyfime… bu ay kredi kartı borcu ne kadar gelir, ne kadar geliirrr. Faturalara hepsi içinde üç yüz lira ödesem… ” kaçıncı rekattaydık acaba. 

Rükua giderken ensemdeki damlalar kulaklarımın arkasından boğazlarıma inerken halıya damlamamasına dikkat ediyorum. Selamdan sonra ilahiler eşliğinde cehennem sıcakları arasında cemaat yüzünü ve ensesini ya elbisesine ya da birkaç kez kullanılmış peçeteye siliyor. O bakışlar tekrar klimaya dönüyor ki ben buna günlerce şahit oldum. 

“Trabzon’a acaba hangi forvet gelecek. Yıldız dediler daha Alper’i alamadılar.” Neyse peygamberimizin iki hırkası aklıma geliyor ve namaza dönüyorum. Cami içi sıcaklık derecesi ve namazın uzun olması beni tekrar tekrar değişik bölgelerde gezintiye çıkarıyor. 

Namaz bittikten sonra geçtiğim kahve önünden ramazana has muhabbetler kulağıma ilişiyor. “oğlum çok derin hocanın biri söylemiş…” “öyle şey olur mu öyle oruç tutulsaydı oohhooo” 

Namazda terlemiş elbisemi yolda esen yelde kuruturken namazın mı beni benim mi namazı kıldığım belli değildi. Allah’ım şu mübarek ayda kıldığımız namazları kabul eder inşallah.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.