Rivayeti hemen herkes bilir. Hz Ömer`in Halifeliği döneminde bir arkadaşı gece evine misafir gelir ve selam verir.
 
Müminlerin Emiri selamı almaz ve meşgalesine devam eder. Misafir bir köşede oturup bekler. Bir süre sonra Müminlerin Emiri bir mum daha yakar ve ilkini söndürür. Sonra yüzünü arkadaşına çevirir ve selamını alır. Hal hatırdan sonra arkadaşı davranışının sebebini sorunca, “ilk mumun ümmet’e ikincisinin kendisine ait olduğunu, şahsının da ümmetin değil kendisinin misafiri olduğunu” söyler.
Bu rivayet’in senet olarak sıhhatini bilmiyorum, ancak anlam’ın sıhhatli hukukî ve ahlakî olduğundan eminim. Ümmet; bu hadiseyi kamu yetkisi kullananların hak ile zulm’ün firak noktalarını tebarüz ettirmek ve genç nesillerin irfanını güçlendirmek için, yüz yıllardır çocuklarına tedris ettirmektedir.
Biliyoruz ki hayır amaçlı olsa bile, kamu malı tahsis edilen amaç dışında kullanılamaz. Zekât malı ile Kâbe’yi bile onaramazsınız. Kur’an-ı Kerim bile olsa, zekat malıyla çoğaltıp dağıtamazsınız. Vakıf malını vakıfnamenin tanımladığı yerler dışında hayır amaçlı olarak bile kullanmak vakfın lianı kapsamında bir emanettir.
Devlet, kamu veya özel her türlü kurum, siyasi parti, sendika, dernek ve vakıf, hukuki vekâlet ve vesayetler, hepsi bu bağlamda emanet hükmündedir. “Yetimlerin sizde emanet olan mallarını zamanı gelince verin ve tayyible habisi değiştirmeyin. Mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur.”[1]
15 Mart 2011 saat 16:00’da cep telefonuma; “İST3 EBS” gönderici marka başlığı ile bir mesaj geldi. Bu Memur Sen konfederasyonu Eğitim Bir Sen, İstanbul 3 no’lu Şubesinin kullandığı resmi mesaj servisidir. Gelen mesajda “Memur Sen İstanbul İl başkanlığı görevimden milletvekili adaylığı için istifa etmiş bulunmaktayım…vs” denmektedir.
Bu mesaj “kamuya ait mumların” şahsi işlerde kullanılmasıdır. Birkaç sene önceydi bu müstafi arkadaşın yönetiminden bazı arkadaşlar beni aradılar, “3 nolu şubenin yönetiminde olduğumuz halde malî hesap akışını öğrenemiyoruz ve şubenin maddi kaynaklarının özel ve verimsiz işlerde kullanıldığını düşünüyoruz. Olağan üstü şube genel kurulu çağırmak için imza toplamak istiyoruz. Bize yardım eder misin?” dediler. Onları dinledim. “Konuşmak istemişler müstafi başkan onlara randevu bile vermemiş”! Vekil olursa verir mi acaba!
Söz konusu şubenin resmi mesaj sisteminden daha önce de bana “İstanbul Gösteri Merkezinde ki etkinliğime teşriflerinizi…” diye mesajlar da gelmişti. Söz konusu etkinliğin sendikanın değil, Rize Dernekler Federasyonunun (RİDEF) bir etkinliği olduğunu öğrenmiştik. Sendika kaynaklarının başka amaçlar için kullanıldığı doğruydu.
Bu ve benzeri konuların tartışıldığı bir zamanda, ilki Anadolu Hisarı Öğretmenevinde ikincisi Zübeyde Hanım Öğretmen evinde olan teberi ve tezkiye toplantısı düzenleyip, beni de çağırdılar. Altmış kadar delege vardı. Konu malum iddialardı ve sayın şube başkanı ve genel sekreteri her bir toplantıda yaklaşık iki buçuk saat kendilerini tebberi ve tezkiye ettiler. Konuşmak için söz istedim. İsteğim, toplantının “şahsi” toplantıları olduğu gerekçesiyle şube sekreteri tarafından reddedildi. Sayın başkan sustu…! Delegeler sustu…! Kahvaltı ve masraflar şube kasasından ödendi. İkincisinde sayın başkan’a daha konuşmasına başlamadan, bana konuşma hakkı verecek misiniz diye sordum. Evet, cevabını alınca bekledim ve sonuna kadar dinledim. Konuşmak istediğimde şube sekreteri tarafından “Ulan, burada konuşmacıları biz belirleriz diye reddedilince, sayın başkan, siz ne diyorsunuz? Bana söz verdiniz. Daha iki saat olmadı, unuttunuz mu? Ben yalnızca dört dakika konuşmak istiyorum dedim. Şimdi milleti temsil’e cür’et için aday adayı olan bu arkadaş. Gözünü gözümden kaçırdı ve sustu. Talebimi bir daha tekrar ettim. Yine sustu. O günden sonra beni bir daha aramadı. Bende aramadım. “Ve onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.”[2] Kendi belirledikleri alanlarda hakkı konuşmayı yasaklayan ya da yasağa karşı süklüm püklüm boynu bükük kalan sayın başkan şimdi millet’in sesi olacakmış! Kendilerininolduğunu iddia ettikleri o toplantının da kahvaltı masraflarını şubenin parasıyla ödediler. Bu tutumları bende isnatları kabul ettikleri kanaati uyandırmıştır. Oradaki delegeler de, O da Mekkeli müşrik Mut’im b. Adiy kadar ifade hürriyeti ve hakkının arkasında duramadılar.[3] Vekil olursa kimin söz hakkının arkasında duracak!
Temsil için tahsile artına inanmam, temsil kabiliyeti, medeni cesaret ve temsil adaletine inanırım. Yedi yıldır İstanbul’dayım. Memur Sen’in İstanbul da otuza yakın şubesinin başkanı olarak sesini duymadım. Kentin eğitim sorunlarıyla veya kamu çalışanlarının sorunlarıyla ilgili gündem oluşturduklarına ve çözüm ürettiklerine tanık olmadım. Başörtüsü ve din eğitimi konularında soruna dikkat çeken açıklamaları olsa da çözüme matuf hiçbir üretimlerine tanık olmadım. Kamu vicdanı adına konuştuklarına tanık olmadım. İnsan hakları ihlâlleriyle ilgili bir çalışmasını görmedim. Herkes için din ve vicdan hürriyetinin, ifade, ibadet ve dil hürriyetinin arkasında durduklarına tanık olmadım.
24 Kasım Öğretmenler günleri dolayısıyla birkaç kez sendikanın 30-40 bin lirasını harcayarak yaptıkları toplantıya dönemin MEB Hüseyin Çelik’i getirerek, öğretmenlerin sorunlarının konuşulması gereken gününde bile öğretmenleri azarlattırdılar. Sustular. O zamanlar, söz konusu etkinliklerin masraflarının İBB’si tarafından ödendiği de söylenmişti. Bu gün Memur Sen’in İstanbul’da yok hükmünde olmasının nedeni, ne genel merkez ne de üyeler değildir.
Sayın müstafi başkandır.
Hülasa sendika parasıyla gönderdiği mesajda; “…verdiğiniz desteğe çok teşekkür eder, saygılar sunarım…” diyor. Mısır Melikî’nin Hz. Yusuf’a dediği gibi; “…Şüphesiz sen bizim yanımızda mevki-i emanet sahibisin.”[4] demek isterdim…!
Not: Hüseyin Avni Ulaş[5] Bey’in, ölüm yıl dönümü günü mezarı başında buluştuğumuzda, Çanakkale Kültür Müdürü Sayın Şinasi Haznedar’ın kendisinden, İstanbul’dan bir siyasi partiden milletvekili aday adayı olarak başvurduğunu öğrendik.
Sayın Haznedar’ın; Türkiye ve dünyada insan hakları ihlallerine karşı, her türlü demokratik hak ve girişim’in yanında, risk alabilme kabiliyeti ve medeni cesaretine tanık olduğumun bilinmesini isterim.
 
[1] El Nisa 2
[2] Mearic 32
[3] Hz. Peygamber’e inanmadığı halde, Taif dönüşü “söz hakkını korumak” şartıyla himaye eden müşrik.
[4] Yusuf 54
[5](1887-1948) Erzurum Kongresine Doğubeyazıt delegesi olarak katımlı ve Elviye-i Selase hakkında rapor sunuştur. Aralık 1920’de Erzurum mebusu seçilmş, 18 Mart 1920’de Meclisi-i Mebusan İngilizlerce basılınca, Ankara’ya geçerek TBMM’ ne katılmıştır. TBMM içinde hitabetleriyle dikkat çeken bir aydındır.




Kaynak: Özgün Duruş
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.