İslam cemiyetinde cemaatlerin meşruiyet kaynağı ve misyonu, öncelikle bireyi toplum ortalamasına çekmeye çalışmaktır.

Cemaatler cemiyette ekonomik ve sosyal dengeyi sağlamak için toplum ortalamasını gözetir ve genişletmek için çaba sarf ederler. Toplumsal hâsılayı eşitlikçi bir mantıkla tabana yayıp tabanın yükselmesini sağlarken, mülk ve servetin belli bir sınıf içinde temerküz yollarını tıkamaya çalışırlar. Cemiyeti her türlü sınıflaşmadan koruyacak fikir ve işleri üretirler. Kabul edilebilirliği buna bağlıdır.

İslam toplumu/Nebevi toplum tarihsel bir olgu ve evrensel bir teklif olarak bir cemiyettir. Cemiyet; hem bireysel hem de toplumsal olarak hiçbir kişi veya zümrenin imtiyazlı olamadığı eşitlikçi sosyal bir modeldir. Tüm ekonomik ve siyasal ilişkilerin bu ilkelere göre değerlendirildiği bir varlıktır.   

Cemaat öncelikle kendi içinde her türlü imkânın eşitlik prensipleriyle paylaşıldığı ve hiçbir örgütsel ya da kutsal hiyerarşinin/statünün olmadığı (görev dağılımı elbette olabilir) bir komündür. İslam cemiyeti bu model üzere inşa edilmiştir. Kapısı ya yoktur ya da hem içeriye hem de dışarıya doğru açılabilen türdendir. Her durumu ve imkânı kamuya açıktır. Girişte çıkışta, kişilerin kendi rıza ve kararlarıyladır. Cami, Beytü-l Mal, Darü-l Kurra ve Beytü-l Hikme’nin kapısı da kilitli olmaz. Bireylerin evlerinin kapısının kilitli olması bile içinde saklanacak hazineler olmasından değil insani durumlardan dolayıdır. Dışarıda toplumun ulaşamayacağı hiçbir şey zaten kilit altında değildir.

Cemaat “artık değer” ve “üretim fazlasını” cemiyete aktarma mekanizmasıdır. Özelde infak genelde toplumsal hâsılayı bütün vücuda eşitlik zemininde adaletle pompalayan kalp gibidir. Hiçbir cemaatte ve toplumsal kesimde güç temerküzüne izin verilmez. Bir toplumda örgütsel ve silahlı güç, mülk ve para “biz” denebilecek herhangi bir kolektifte temerküz ediyorsa inşa edilen sınıfsal toplum, kast sistemi, piramit, ziggurat, havra ve kilisedir. Örgütlü bir yapısı, mali bir gücü olan her dini yapı tapınak dinleri ve ilk çağın tanrı krallıklarını, en iyi ihtimalde de hangi dinden yola çıkarsa çıksın mülk ve parayla buluştuğu zaman Avrupa Ortaçağından başka bir çağ üretemeyecektir.

Üretim miktarı eğer İslam cemiyetini aşarsa nehirlerin önüne yapılan barajlarda biriken suyun ihtiyaç fazlasının başka toprakları sulamak üzere salınması gibi salınır. Üretim fazlası üretilen merkezden çevreye doğru suyun üstüne atılan taşların dalgaları gibi merkezden çevreye doğru tüm insanlığı bu halkaya katıncaya kadar devam eder.

Cemaat; eşitlerden birinin bir adım öne geçerek imam olduğu, herkesin ayağını bastığı toprağa yüce yaratıcı karşısında secde edilen namazı ve herkesin birbirinden haberdar olup, küçük sorunları kolektif olarak çözdüğü Cuma namazını, cemiyette; farlılıkların birbiriyle kucaklaştığı, kâinatın ritmiyle Kâbe’nin tavaf edildiği haccı model alır.

İnsanlığın kahir ekseriyetinin yüzünü Kâbe’ye çevirebilecek, sınırları buharlaştıracak, duvarları yıkacak yaklaşım budur.

 Cemaat, oluşabilecek her türlü hiyerarşik düşünce ve yapının panzehiri/çözücüsüdür. İnsanların eşitliği ilkesini temel almayan her düşüncenin varacağı yer sınıfsal toplum, piramidal kast sistemi, kapitalizm, despotluk ve otokratik diktatörlükledir. Bu aşiret düzeyindeki toplumlarda monarşik mutlakıyetler şeklinde tecelli eder. 

İslam Hukuk Usulü konuları aşağıdan yukarıya doğru, zorunludan en keyfiye doğru dört başlık altında tasnif eder. Yaşamın zorunlulukları/zaruriyat, dinin zorunlulukları/haciyat, mübahlar alanı/tahsiniyat ve güzellik ve estetik alanı/mükemmilat. (Hukukun Gayeleri, El Muvafakat, Şatıbî, Çev. Mehmet Erdoğan) Cemaatler birer akademi gibi, İslam Hukukunun temel gayelerinden yola çıkarak mülkiyet ilişkileri açısından özellikle tahsiniyatın; mubahların sınırlarını, mendup’u külli/genel/dış sınır ve cüz’i/özel ve en alt sınırlarını, kaideler açısından yeniden okumalı ve toplum ortalamasını her alanda nasıl yükseltip genişleteceği konusunda çalışmalar ortaya koymalıdırlar. Tabanı yükseltmek için piramitlerin ucundan (1/40) almak yetmez. Bu gün İslam toplumlarında güç ve mülkiyet grafiği oklava/dar oval bir modele doğru evrilmiyor. Gidişat cemiyet inşasına doğru değildir. Kendinin cemaat olduğunu düşünen yapılar gün geçtikçe hizipleşmenin çizgilerinin kalınlaştığı, siyasal örgütlenmelere doğru gidiyorlar. İnşa edilen, olandan daha gerilik tehlikesini içinde barındıran bir başka sürümdür.

Cemaatlerin orta yolu aramak ve düzenleyici/regülatör olmak gibi bir misyonu zorunludur. Mezhep ve tarikatların farklılığı bu prensipleri ortadan kaldıramaz. Eğer kaldırıyorsa fesat değirmenine su taşıyoruz demektir.

Müntesiplerini cemiyetin üstünde imkân ve imtiyazlara ulaştırmaya çalışmayı seçen cemaat ortalaması cemiyet ortalamasından yüksek olacaktır. Bu durum benzer amaçlı başka guruplarla doğal çatışma sahaları ortaya çıkaracak, gurup asabiyeti ve güç istenci artacaktır. Örgütsel güç, para ve siyasi güçle birleşince otoriter din toplumlarının nüveleri oluşmuş olacaktır. İş bunlardan bir tanesinin tümünü sindirme ve teslim almasına kalmaktadır. Batılda yardımlaşma budur, fitne ve fesat döngüsü budur.

 Başlangıçta hayırda yarış gibi görünen bu durum gücün doğası gereği ele geçirilen mevzilerin korunması ve geliştirilmesi aşamasında gurup çıkarları ve asabiyetiyle tekasür, tekebbür ve hizipleşmeye neden olmaktadır. Günümüz İslam toplumlarında hak adına müstakbel cemiyetin altı böyle oyulmaktadır.

Bu sorun, İslam’ın bireyleri ve insan topluluklarını eşitlik zemininde adaletle yaşattığı, cem, cemaat, cuma, cemiyet olup, hiçbir farklılığın veya kemiyet’in imtiyaz veya kısıtlama nedeni olmadığı bir ümmet olma idealini baltalamaktadır. Yöntemlerle alakalı değil yapısal/itikadi bir sorundur. İslam’ın önerdiği eşitlik ve adalet kuru sözden ibaret kalamaz. Her alanda yaşanmış nebevi örneklerle günümüz yüzleştirildiğinde mesele daha iyi anlaşılacaktır.

www.ozgundurus.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.